Ağustos 03, 2015

U Dönüşünün Ardında ki Sır

Çok oldu buralara uğramayalı. Hayatımda dramatik değişikler oldu. Bir an her şey değişti. Sabah altıda kalkıp işe gitmek üzere servise biner buldum kendimi. Üniversite hayatım boyunca mesafeli bir ilişkim olan Muhasebe-Finans'ın taşlı yollarında düşe kalka yürüyor buldum kendimi. Gençliğin verdiği bir heyecan ile mi yoksa aşırı özgüven mi bilmiyorum fakat maaşlı çalışmaya karşı mesafelerim vardı benim. Hemde çok uzun mesafeler. Nasıl anlatılır bilmiyorum ama şöyle düşünün: Üniversiteden mezun oluyorsunuz,kendinize 3-4 ay tatil veriyorsunuz. Bırakın üniversite sıralarını mezun olduktan sonraki bu 4 aylık süreçte bile aklınızda en ufak ve hatta zerre miskal bir düşünce yok maaşlı çalışmaya dair. Sonra düşünmeye başlıyorsunuz. Düşünmek az buz bir şey değildir! Büyümek ile düşünmek kardeştir! Hayaller ile dünyanın gerçekliğini izdüşürüyorsunuz. Yani şöyle oluyor. Size diyorum ki al sana şu kadar para , yarın iş kuruyoruz! Ne hissedersiniz? Heyacanlanır mısınız yoksa? Ben ne hissedeceğini size biraz tarif edeyim. Önce mutlu oluyorsunuz! Vay be diyorsunuz, hayallerime ulaşmanın zamanı geldi. Fakat... "Ben ne yapacağım ya hu ? Ne iş yapacağım?" . Merhaba! Hoş geldiniz. İşte hayat.

Para tüm kapıları açmaz dostlarım. Para bir anahtardır, yani sermaye. O anahtarı kullanabilmek için açmanız gereken kapılar olmalı. Nedir bu kapılar? Yapmak istediğiniz herhangi bir iş, bir fikir. O yok ise değil binler, yüzbinler paklamaz sizi. Çizdiğin senaryoyu birebir yaşadım. Kesinlikle yapmam dediğim baba mesleği tekstili bile bir an yapmayı düşündüm. Hatta babam kenera çekilip, buyur buradan devam et de dedi. Ama işte kazın ayağı öyle değil. Oturduk karşı karşıya. Dedi ki reisimiz :) "Şu kadar alacağımız var şu kadar vadede, şu kadar çek ödememiz var. Stoklarımızda şu kadar mal var. Ben senden her ay belli bir miktar isterim, yok öyle oldu yok böyle oldu yok! Benim paramı vereceksin, sen devam edeceksin! Hee...Bu arada baba benim çek ödemem var,alacağımı alamadım falan yok." İşte o gün anladım ticaret dediğimiz hevesin,hevesten ziyade bir stres topu olduğu fil ayağı kadar. Bir filin ayağını beyninizin içinde taşıyorsunuz işte. Uyurken ay sonu yüz bin lira borcunuzun olduğunu düşünsenize?Ne hissedersiniz! Açık konuşmak gerekirse, üç kuruş kredi kartı borcu bile benim uykularımı kaçırır!Ya ay sonu işçi maaşları, mağaza kiraları, stopaj, ssk ödemeler, su, fatura, doğalgaz, ürün alımı...

Ne mi oldu? Dedim ki : " Sana ne oluyor ya hu?Yüzme bilmeden boğazda yüzmeye kalkıyorsun!Boğulursan ölürsün!Ne özgüvenin kalır, ticari hevesin."

Çalışmaya karar verdim. :) Ama nasıl bir iş? Ne yapacağım ki ben sektör tanıyacağım, şirket portföyü kazanacağım, entellektüel sermayemi artıracağım...Bu ve bunlar gibi bir sürü soru.Esasında üniversitenin başlarında karar verip, yürümem gereken yola ben mezun olduktan 5 ay sonra çıkmış bulundum işte. Sonra güzel bir abim bir gün " mali tahlil" dedi. Nedir abi dedim bu? "Senin ilacın" dedi. Başladı anlatmaya. O anlattı ben dinledim. O anlattı ben düşündüm. O anlattı ben tarifi imkansız bir heyecana kapıldım. 

Nedir mali tahlil? Mali Tahlilci ne yapar? Kimi kurumlarda mali tahlil, kimisinde mali analiz kimisinde ise finansal analis olarak geçer. Alırsınız bir firmayı elinize, bir güzel tahlil edersiniz. Doktorun elde ettiği bulgularla bir sonuca varması gibi, sizde firmanın gelir tablosu, detay mizanı ve bilançosu ile uğraşırsınız. Öksür bakayım dersiniz,sırtını dinlersiniz, şüphe eder farklı bölümlere yönlendirirsiniz hastanızı. Aşırı şüpheci ve bir tür kötü polisi canlandırırsınız.Sonra ilgili firmayı ziyaret edersiniz.Faaliyetlerini yakından görür, yöneticilerini tanır sorduğunuz sorularla birlikte onları izlersiniz.Dönersiniz ofisinize.Başlarsınız rapor yazmaya.Tesis faaliyet bilgilerinden,işler taahhütlerine,çalışan profilinde piyasa geçmişine, istihbarat sorgularından bankalar ile ilişkisine, hesaplarda ki değişimlerin sebeplerinden neden krediye ihtiyaç duyduğuna kadar sayısız bileşen. Analizler yaparsınız.Trend analizinden dikey analizine, ratio-lardan yatay analize. Analizlerinizi yapar, firmayı çözebildiğiniz kadar çözer ve raporunuzu tamamlarsınız. Bir gün karşınıza bir tekstil firması çıkarken diğer gün inşaat firması, bir gün taahhüt firması çıkarken diğer gün enerji firması. Sayısız sektör, sayısız iş kolu. Tüm bunlara binaen, ilgilendiğiniz firmalar aktif büyüklük olarak ortalama üstü ise , minumum 30 milyon TL kredi istiyorsa o firmaların büyüklüğünü faaliyetlerini siz düşünün.

Hasılı, güzel insanlar bu bloğu açma nedeni mi takip edenler biliyor. Tamamıyla biriktirmeye çalıştığım akçelerin zekatı burası. Bu akçe okuduğum kitapda olabiliyor, tecrübemde. İş bu yazı, bir takım gerçeklerin farkına varan bu adamın gelecek planınızı tekrar gözden geçirmeniz için kaleme aldığı bir yazıdır. Bu bloğu takip ediyorsan bakış açın diğerlerinden zaten farklı. Fakat yetmiyor işte! Gördüğünüz bu adamın olayı gibi. İstedim ki tekrar tekrar bakın önünüze. Planlarınızı hayata daha iyi geçirebilmek adına öteleyin. Önceliklerinizi revize edin. Geldiğimiz noktada çok mu mutlu ve huzurluyum? Bilmiyorum. Tam olarak öyle olsam bunu ifade ederdim. Çalışmak zor mu ? Evet zor. Fakat mutlu yarınlar ve gerçekleştirilecek planlar için bu sıkıntılara göğüs germek zorundayız. Yukarıda yüzme bilmeden boğazda yüzmeye yeltenmek üzereydim dedim. Şimdi onu şöyle değiştirdim. Boğazda yüzmek için, bir havuza yazıldım.1 metrede 1,84 boyumla takılıyorum şimdilik. Sonra 1,5 2 2,5 derken , yükselen özgüvenim  ve yüzme kabiliyetim ile ve elbette Allah'ın rızasının dışına çıkmadan hatta bununla birlikte sizlerin dualarıyla elbet bir gün atlayacağım o boğazın soğuk ve huysuz sularına. 

Not: Üç ay buralara uğrayamadım. Fakat istatistikleri sürekli takip ettim. İlgi ve alakanız için teşekkür ederim. Burası hepimiz için. Dualarda buluşmak üzere. Hayallerimizden vazgeçmeden çalışmaya devam ediyoruz. Allah'a emanet olasınız.


Mayıs 22, 2015

U Dönüşü

Kadere boyun eğmek ve kaderin yoluna ram olup mutlu olabilmek.İşte tüm mesele bundan ibaret.Mutluluğun denklemini 24 senelik yaşanmışlıkla yazdım size.İnsan demek,kader demek. Kader demek, yol demek. Nitekim kaderin çizdiği yolu yol sayıp, ani bir dönüş yapmak zorunda kaldık. Alışma süreci zor olmadı. Hemen alıştık. Bu alışma süresince blog-a da küsmedik değil.

Beni tanıyanlarınız iyi bilir ki ticaret yapmak için işletme okumayı seçtim.Yine beni tanıyanlarınız iyi bilir ki üniversite dönemi boyunca çeşitli uğraşlarımız oldu bu hususta.Nitekim olmadı olmadı değil de hakkımızda hayırlı olan bu değilmiş belliki. Yıllar ne getireceği bilinmez fakat şuan için finansal analist oldum.Özel bir bankada finansal analist.Kulağa hoş geliyor değil mi? Kurumsal krediler ile ilgileniyor,şirketleri ziyaret ediyor,büyük işletmelerin bilançolarında yüzüyorum.Daha sonra elde ettiğim verilerin analizini yapıyor ve rapor yazıyorum.Bu raporum değerlendiriliyor ve...Tatmin edici kısım burası işte.Değerlendirme sonucunda ilgili firmaya kredi çıkıyor ya da çıkmıyor.Tahmin edersiniz ki tatmin edici olan kredi çıkması.Yaşamımın paralelinde bir blogger olduğum için bundan sonra buraya işim ile alakalı yazılar da postlayacağım.Finansal analizler vs.Şimdilik sağlıcakla kalın!Dua etmeyi unutmayın gençler. Sizleri hepinizi kim olduğunuzu bilmememe rağmen seviyorum.Sağlıcakla kalın ;)

Aralık 31, 2014

Marketing Türkiye - PAZARLAMA CEP KİTAPLARI DİZİSİ

 Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba sevgili okurlar.
Kabul etmeliyim ki son zamanlarda kitap okuma alışkanlığım bir takım sebepler nedeniyle sekteye uğradı.Aslında bu blogu açarken daha önce okumuş olduğum kitapları sizlerle paylaşmak istiyordum.Fakat daha sonra gelişen şartlar beni yeni okuduğum kitapları tanıtmaya itti.Pozitif anlamda bir kazan kazan durumu ortaya çıksın istedim.Bu blog sayesinde daha fazla ticari ve ekonomik kitaplar okumayı hedefledim.Marjinal faydam...Şaka :)




Bu postta "Marketing" yani "Pazarlama" 'ya ilgi duyan okurlarımı sevindireceğim.Öncesinde huzurlarınızda hem şahsım hem okurlarım hem de daha genel olarak tüm okuyucular adına Marketing Türkiye ailesine teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Pazarlama konusu çok çetrefilli bir alan olmak ile birlikte ülkemizde senelerce lakırdı olarak kabul edildi.Özal'ın yurt dışı açılımı ve ülkemize gelen yabancı şirketler ile birlikte bilimsel anlamda pazarlamayı öğrenmiş olduk ülkece.Pazarlama pek çok bilişen ile meydana gelen,tüketici ile şirketler arasında bağ kuran bir konudur.Pek çok bileşen tanımlaması gerçekten özelinde bir çok konuyu barındırdığı için kullanılmıştır.Gerek üniversite yıllarımda gerekse yeni mezun olduktan sonra ki kısa zamanda çok ilgimi çekmemiş bir alandı.Bu nedenle üniversite sırasında üstüne pek eğilmedim bir konu olmak ile birlikte bu alanda da bir şeyler öğrenmem gerektiğini kendi işlerimden dolayı tecrübe etmiş oldum.Pazarlamaya giriş mahiyetinde bu setin çok faydalı olacağını düşünüp satın aldım.Kitabı okumak size genelden özele örneklerle pazarlamanın ne olup ne olmadığını öğretmiş olacak.

Set dedim,çünkü on dört ayrı kitaptan oluşmakta.Her kitapçık 
alanında tanınan kişi,kişiler ya da kurumlar tarafından kaleme alınmış.Sette bulunan kitapçıklar;
  • Araştırma
  • CRM
  • Doğrudan Pazarlama
  • Girişimcilik
  • Halkla İlişkiler
  • İnsan Kaynakları
  • İnteraktif Pazarlama
  • Medya Planlama
  • Pazarlama
  • Reklam
  • Reklam Fotoğrafı
  • Satış Noktasında Pazarlama
  • Sponsorluk
  • Strateji


Okurken sıkıldığım kitapçıklar olduğunu itiraf etmek zorundayım.Fakat ilgimi çekmeyen kitapçıkları bile detaylı olmasa bile genel hatlarıyla okumaya çalıştım.Dikkatimi çekenleri ise özellikle Sponsorluk,Strateji,Satış Noktasında Pazarlama,İnteraktif Pazarlama ve Girişimciliktir.Bu seti okuduğunuzda Pazarlama Müdürü olmayacak hatta Pazarlama alanıyla alakalı yolu yarılamış  bile olmayacağınızı da söyleyeyim.Bu itibarla,yeni yılın sizlere pek çok güzellik getirmesini Rabb'imden niyaz ediyorum.Yeni yılda insanı insan olduğu için sevmeyi unutmayın.Kendinize iyi davranın.

Ekim 10, 2014

Dünyayı Yöneten Gerçek Güç Ticaret ve Perakende - Nurullah Öztür




Uzun bir zaman sonra tekrar merhaba.Bloggerlık da tüm meslekler ve sorumluluklar gibi süreklilik ile birlikte motivasyon gerektiren bir iş.Bu motivasyonu kaybettiğiniz anda alanınız ve yöneliminiz ne olursa olsun yazamıyorsunuz.Bu motivasyonu kaybedip tekrar elde etmemle birlikte yine sahalara dönmüş bulunmaktayım.Tarz olarak işletme öğrenciliğim boyunca yaşadığım bir sıkıntının tezahürüdür aslında bu blog.Okumak istiyordum alanımla ilgili kitapları fakat raflar adeta çöplük gibiydi.Hiç bir yazara veyahut uzmana taş atmak değil amacım lakin bolca kaynakça ile bir kitap yazmak artık çok basit bir durum gibi.Bu nedenle bu bahsettiğim çöplükte ki pırlantaları toplayabilmekti amacım kitapçılar arasında vızır vızır dönerken.Kah internette araştırmalar yaptım kah hocalarıma danıştım.Bir şekilde şansımında yaver gitmesiyle gerçekten benim için değerli ve bana bir şeyler katabilen iş kitaplarını okudum ve okumaya devam etmekteyim.Benim yaşadığım sıkıntıyı sizler yaşamayın diye bu blogu açtım.Sanıyorum şuan 20. kitap eleştrimi yapacağım.Kahvenizi çayınızı hazırlamadan en yakın kitapçıdan bu kitabı alın arkadaşlar.Gelelim kitaba!

Kitabımızı geleneksel anlamda ticaretin geçmişini,yaşadığı dönüm noktalarını ve geleceğini perakende ekseninde anlatıyor bizlere.Yazarı Sayın Nurullah Öztürk sektörün en nitelikli en başarılı uzmanlarından biri.Bu uzmanlığını hem kitabın satırlarında hemde kariyerini inceleyince anlıyorsunuz.Antik Yunan'da yapılan ticaret,sonrasında Roma,Selçuklu,Osmanlı,Avrupa,Amerika...Hele bir Kapalı Çarşı bölümü var ki okudukça bitmesin istiyorsunuz o bölüm.

Aile işletmemizin de  perakende olması nedeniyle bolca not aldım.Prensip gereği ağza bal çalıp gerisini sizler okuyarak halledin istiyorum.Bu nedenle dikkatimi çeken bir kaç noktayı daha parmak bastıktan sonra uzayacağım.


Nurullah Bey,sık sık Türkiye'de büyümenin perakende özelinde de diğer sektörler olarak da yanlış anlaşıldığını savunmakta.Tüm önce gelen ekonomik olarak güçlü ülkelerin küçük esnafını koruma odaklı kanunlar çıkarmasını sık sık dile getirmiş.Bu anlamda bizim yönetimimizin de aksiyon alması gerektiğini ifade etmiş.Bir diğer dikkatimi çeken husus ise,Carrefour,Migros,Metro ve Wal-Mart gibi dünya devlerinin şirket geçmişlerini ince ayrıntılarıyla gözler önüne sermesi.Özellikle perakende ile uğraşanların,bu alanda kendini geliştirmek isteyenlerin mutlak suretle okuması gereken bir kitap.Son olarak,Osmanlı'da ki Ahi teşkilatı ile ilgili satırları okurken dizlerinizi çok döveceksiniz arkadaşlar.Ekonomik ve siyasi sıkıntılarımız için yeni çözümler yerine daha önce bu sıkıntıları yaşamış dünya imparatorluğumuzun geçmişine yolculuk edip,en akılcı yolla nasıl çözüme kavuşturulduğunu görmemiz gerekiyor.Prof. Dr. Nazif Gürdoğan'sal bir ifade ve tarzla belirtmek lazım gelir ki geçmişsiz gelecek olmaz,bizim ülkemiz özelinde gelecekte ki başarılarımız ve başarısızlıklarımız geçmişimizle ilintili.

Rabb'im bu sıkıntılı süreci anlatıp,siyasal ve ekonomik anlamda güneşli günlere kavuşmamızı tez eylesin.Sevgiyle kalın.Dua etmeyi unutmayın.


Şubat 19, 2014

Bulut Gelir Söke'ye Çek Eşşeği Köşeye-Arman KIRIM




Uzun bir süre sonra tekrar merhaba!
Finallerim nedeniyle uzun bir süre ara vermek zorunda kalmıştım bloğuma.Tembel bir öğrenci olmam sebebiyle son senem olmasına rağmen omuzlarımda bir kaç senelik ders yükü ile yürümekteyim bu sene.Bu nedenle çok büyük istek ile başladığım mesleki bloğuma ciddi bir süre ara vermiş bulunmaktayım.Şükür kavuşturana ki buradayım ve sizlere çok çok güzel bir kitap tanıtımı daha yapacağım.

Prof. Dr. Arman Kırım...
Kimi zaman hoca,kimi zaman abi...
İtiraf etmeliyim ki onu çok geç tanıdım.Köşesini takip edemedim.Ben onu tanıdım ve çok geçmeden hakkın rahmetine kavuştu bu büyük adam.Çok hayıflandım.Çünkü istediğim,aradığım ve tanımlayamadığım pek çok noktayı cümlelerinde,makalelerinde,kitaplarında ve programlarından barındırıyordu Arman Hoca.Teoriği pratiğe çevirmek!Bu onun işiydi.En karmaşık meseleri bile geleneksel bir esnafı karşına alıp çok kısa bir sürede anlatabilecek bir kabiliyete sahipti.Aslında bizim anadolulu tüccarımıza ekonomi köşelerini sevdiren adam da ta kendisiydi.

Ve kitap..
47 ana başlıktan oluşmakta.
47 ayrı konu ve 47 ayrı hikaye diyelim biz buna.
Çok uzaklardan değil örnekler,içimizden.
" Tecrübe ile sabit " kalıbını kullanırız ya ,işte mesele Arman Hoca ve onun yazıları olunca bu kalıbı en çok kullanmayı hak eden isim de o.Gerçekten anlattıkları tecrübeleri ile sabit.

Kısaca notlarımı paylaşmak istiyorum sizlerle;

*Marka-Ürün-İş modeli üçgeni(altın üçgen)
*Sizleri kurtaran markanız değil,yeni ürün ,iş modeli ve farklılaşmadır.
*Kriz öncesi,kriz anı ve kriz sonrası girişimcilik.
*Küçük işletmeler için hayatta kalma sırları.
*Kurumsallaşma masalı ve yanlışları
*Tükiye'de el değmemiş sektör: Merchandising(hatıra,hediyelik eşya)
*Sıkı rekabetçi olma önerileri.
*Beyaz-Gri-Siyah Alan
*Müşteri memmuniyeti artık bir emtiadır.
*Yenilikçi fikir hiçbir şeydir.Önemli olan icraattır.
*Outsourcing'in geleceği.
*Stratejik risk nedir,ne değildir.

Mekanın cennet olsun Arman Hocam.Geride bıraktıkların ile ilelebet biz ve bizden sonrakiler ile olacaksın.

Faydalanmanız dileği ile.Selamlar.






Kasım 27, 2013

Genç Girişimcilerin Başarı Öyküleri-İŞİN SIRRI-(DERLEME)





Güzel bir Çarşamba günü,haftayı yarılama mutluluğunuzu yeni post-umla perçinlemek istedim sevgili okurlar.Çarşamba günlerinin bende ki mutluluk tarafı hem boş günüm olması hemde hafta arasında dinlenme ve kalan günler için enerji depoluyor olmam.Bu güzel ve mutlu anımda boş geçirmek istemediğim dakikalarımın bir bölümünü de hem sizler hemde kendim için blog-a ayırmaya karar verdim.


Kısa girizgahımızdan sonra gelelim konumuza.Adı üstünde aslında biraz."İşin Sırrı" isimli kitap...Tügiad imzalı kitabın maalesef elime geçiş hikayesini hatırlayamıyorum.Ama içeriği dün okumuşum gibi aklımda.Nasıl olmasın iş hayatında başarılı olmuş kişiler 5-10 sayfada ticari hayatlarını,tecrübelerini ve iyi-kötü hikayelerini anlatıyorlar.Kitabın beni etkileyen tarafı göz önünde olan başarılı tüccarlar ya da profesyoneller değilde göz önünde olmayan lakin çok çok büyük işlere imza atmış pek gündemde olmayan kişileri ve hikayeleri öğreniyor olmamız.


Kitabın içeriğine gelecek olursak;
Kitapta tamı tamına on dört kişi ile tanışıp on dört farklı başarı ile karşılaşacaksınız.Okuduğunuz hikayelerde karşılaşacağınız hikayelerin önemli noktası teori ile iç içe olmayan ama bir o kadarda teori ile örtüşen durumlar ile karşılacak olmanız.Yani kitapta ki bir kişi "her arz kendi talebini doğurur" demeyecek lakin hangi koşullarda dış pazara açıldığını anlattığında siz yukarıda bahsettiğim cümleyi düşüneceksiniz.İçeriği ile sizi daha fazla iştigal edip kitabın tadını kaçırmadan muhteşem ve feyiz alınası hikayelerin sahiplerini sayıp kaçacağım.

  • Hüsamettin Kavi(İki Elin Sesi Var)
  • Zeynep Bodur(Seramiğin Üzerine Yazılan Marka)
  • Lütfü Küçük(Rekabet,Rekabet,Rekabet!)
  • Nalan Erkarakaş(Yenilik ve Paylaşımın Önemi)
  • Murat Erkul(Güzelliği Hedefleyen Bir Firma)
  • Süleyman Kosif(Geçmişten Gelen Güçle Geleceğe Yönelmek)
  • Murat Yanıklar(Tek Tuşla Sınırsız Bir Dünya Oluşturmak)
  • Vehbi Varlık(Mutfakta Biri Var)
  • Celal Beysel(En Kolay Riski Alan Girişimci,En Az Parası Olan Girişimcidir)
  • İskender İskenderoğlu(Dünya Çapında En Çok Taklit Edilen Türk Markası)
  • Ahu Büyükkuşoğlu Serter(Uzun Yol  Arkadaşı)
  • Mehmet Ali Aydınlar(Sevdiğiniz İşi Yapacak,Ya da Yaptığınız İşi Seveceksiniz)
  • Serdar Tavukçu(Ne Kadar Çok Problem Varsa,O Kadar Çok Çözüm Vardır)
  • Murat Turan(Gelişmelere Ayak Uydurabilen Şirketler Ayakta Kalabiliyor!)
Okurken bol bol not almayı unutmayın sevgili okurlar.Ve bana dua etmeyi unutmayın.Sağlıcakla kalın,kendinize iyi bakın.Selamlar.

Kasım 19, 2013

Girişimcilik ve Girişim Kültürü-Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN


Merhaba sevgili dostlarım,arkadaşlar ve okurlarım;
Vize arası vermek zorunda kaldım bloğuma.Bitirmem ile birlikte kitap tanıtımı yapmak için geçtim kütüphanemin karşısında.Derken az sonra bahsedeceğim kitaba ilişti gözüm.Hem bende ki anısı hemde yazarının üstadımız olması hasebiyle direk seçtim.Öncelikle anımı sizlerle paylaşıp kitap tanıtımına geçeyim istedim.
05.02.2012 gecesi karlı bir İstanbul gecesinde hayallerim peşine düşüp Ankara'ya ulaşmak üzere atladık otobüse.Ertesi gün Ankara'ya varacak o günü Ankara'yı gezerek tamamlayıp daha sonra ertesi gün TBMM'ye gidecektim.İstanbul'a soğuk derken çıkmadan evvel ,Ankara'ya inmem ile tenimde hissettiğim bıçak darbeleri meşhur Ankara kuru soğuğuyla tanışmama sebep oldu.Ve yolculuk...Gerek heyecanım gerekse değerli düşünür Nazif Gürdoğan'ın düşünce alemine düşme hevesim ile yol boyu uyumaksızın bu kitabı okudum.Okurken en çok not aldığım kitaplardan biri olmasıyla beraber gerek muhafazakar bir insan olmaya çalışmam gerekse dini bir boyut ile ekonomiyi irdeleyen satırlar beni otobüs yolculuğu yaparken çok zorlansam da bolca not almaya itti.
Bu arada kitabı edinmeme sebep olan İGİAD'a bir kere de huzurlarınızda teşekkürü borç bilirim.
Kitabın içeriğine gelecek olursak;
21.Yüzyıl'ın Girişimcilik Yüzyılı olarak nitelendirilmesinden dolayı Girişimcilik ve Girişimcilik Kültürü etrafında 
Nazif Bey'in kaleme aldığı köşe yazılarından oluşturulmuş bir derleme ile karşı karşıyayız.149 ayrı köşe yazısı ise kitabı çok daha değerli kılan husus.Çünkü,sözü çok uzatmadan direk söylenmek istenen söyleniyor.Dolayısıyla kitabı hem okuması kolay ve zevkli hem de kitapta vurgulanan noktaları hissedebilmek kolay.Elbette sadece girişimcilik ile alakalı yazılar yok.İş Ahlakı(Business Ethics) dediğimiz olgu ile birlikte girişimcilik,tasarruf,yönetim,eğitim ve ortaklık konuları ile kitap boyu bolca karşılaşacaksınız.Başlıkların örnekler ile desteklenmesi ve konu çeşitliliği pek çok şey öğrenmenize vesile olacak.Kitap temel olarak dört ana başlıktan oluşmakta.Bunlar;
-Girişimcilik Simyacılıktır
-İş Ahlakının Önceliği Tartışılmaz
-Tasarruf Eden Yoksul Düşmez
-İşletme Yönetiminde Ustalık Kazanmak
-Eğitim En Büyük Zenginliktir
-Ortaklık Paylaşma Kültürüdür
Hülasa,kitap okumak yazarın hayatını yaşamaktır derler ya bu kitabı okumak ile de Nazif Beyin dolu dolu yaşadığı hayatında ekonomi ekseninde edindiği ve kazandığı engin deneyimleri sizde yaşamışcasına tecrübe edineceksiniz.Ufak bir not ile bitirmek isterim.Bazı kitaplar bir kere değil iki hatta üç kere okunmalıdır hayatın ayrı dönemlerinde.İşte bu kitap onlardan biridir.Bu noktayıda göz ardı etmeyiniz.Sevgiyle kalın,dua etmeyi unutmayın.Selamlar!

Eylül 26, 2013

Liderin Takım Çantası-Araçlar ve Yaklaşımlar-Cem KOZLU

Selamlar güzel insanlar bu gece ki postumuzun öznesi "Liderin Takım Çantası" isimli kitabımız.Yazarı size çok yabancı gelmeyecek biri,Cem KOZLU.Kariyerini yazmaya başlasam tüm geceyi bilgisayar başında geçirmem gerekebilir.Bu itibarla,kariyeri hakkında bir kaç köşe başına değineceğim.Kozlu'nun uzun süre yürüttüğü THY Genel Müdürlüğü'nden sonra Coca Cola Viyana merkezinde Orta Avrupa,Avrasya ve Orta Doğu başkanlıklarını yapmıştır.Allah herbirinize böyle bir kariyer nasip etsin.Bildiğiniz gibi "zahmetsiz rahmet olmaz" diye bir atasözümüz var!Ne dediğimi anladınız :)

Kitabın içeriğine gelecek olursak,Cem Bey kitapta doğruluğuna inandığı hususları iş hayatında yaşadıkları ile ilişkilendirerek okura sunmuş.Öne sürdüğü hususları iş yaşamında uygulamış ve küçük küçük örnekleri ile okura takdim etmiş.Kitabını ana iki bölümden oluşturmuş.Baktığımız zaman bu bölümlerden ilki somut şeyler ile ilgiliyken ikinci kısım biraz daha soyut gözükmekte.

İlk bölüm,Checlist(kontrol listesi),Veri Toplama,Analiz ve Öneri,Tartışma,Karar,Planlama,Execution(icra etmek,tatbik etmek) ve Takip unsurlarından oluşmakta.

İkinci bölüm ise,İyi Lider,Kötü Lider,Takım Oluşturma,Güven,Liderin İletişim Araçları,Anlam ve Değerler ve Direnç ve Azim konularından oluşmakta.

Sayın Kozlu'nun kariyeri gerçekten göz alıcı bu nedenle bu kitabı okuyarak hem Kozlu'yu başarıya ulaştıran noktalara haiz olacak hemde kariyerine onun gözüyle göz atmış olacaksınız.Şimdiden keyifli zaman geçirmenizi diliyorum.Esen kalın,dua etmeyi unutmayın.



Eylül 20, 2013

Bir Gazete Satıcısı Çocuğun İşletmeler Hakkında Öğrendikleri-Jeffrey J. FOX


Selamlar sevgili kardeşlerim.
Bugün sizlere sıcağı sıcağına daha yeni okuyup da bitirmiş olduğum bir kitabı paylaşacağım.
Yazar Jeffrey J. Fox'un çok güzel kurgulayıp hikayeleştirdiği bir hikaye.Bir gazete satıcısı çocuğun hikayesi.Bir gazete satıcısı çocuğun bilmeden yaptığı onca mantıklı hareket,davranış,tutum ve eylem.Dahası kitabın sonunda yazar birde okuyucu için kritik yapıyor hikaye için.Bu bölümde hikayede okuyup da farkına varamadığınız olguları,nesneleri,kısa hikayeleri,kişileri ve zorlukları gerçek hayat ile bağdaştırıyor.İşin garip tarafı,bir gazete satıcısı çocuğun bu hikayesini iş hayatı ile bütünleştirmesi kitaba çok ayrı bir tat katıyor.
Ayrıca kitap içerik olarak kısa kısa hikayelerden oluşmakta.Ebeveyn olanların çocuklarına yaklaşımlarından tutunda,kitabın sonunda ki yazılı uygulamalar ile mutlak suretle yararlanılması gereken bir kitaptır bahsini ettiğim kitap.
Kitabın başında,yazar Amerika'da gazete satıcılığının çok çok farklı bir iş olduğunu anlatıyor uzun uzadıya.Bu işin insana kattıklarını anlatıyor ve bu işi yapmış ünlü iş insanlarını,bilim adamlarını,sanatçıları,sporcuları,aktörleri,aktristleri ve programcıları sıralıyor.Dikkatimi çeken bir kaç ismi sizlerle paylaşıp yazıyı bitirmek istiyorum.
  • Warren Buffett-Yatırımcı
  • Jeffrey Burrows-Girişimci
  • Tom Cruise-Oyuncu
  • Walt Disney-Film Yapımcısı
  • Thomas Alva Edison-Mucit
  • Alexander Hamilton-ABD Kurucu Babası
  • Herbert Hoover-ABD Başkanı
  • Martin Luther King-İnsan Hakları Eylemcisi
  • Ken Lewis-Bank of America CEO'su
  • Jack London-Yazar
  • Sam Walton-Perakendeci
  • John Wayne-Aktör
  • Jack Welch-General Electric CEO'su ve daha niceleri...

Esen kalın,sevgilerimle...

Eylül 11, 2013

2001 Krizi,İşletmelerin Yaşam Döngüsü ve Öteleme



Rüştünü ispat etmiş önemli gurular bir işletmeyi ya da organizasyonu insan hayatına benzetirler.Yani doğum,büyüme,gelişme,yaşlanma ve ölüm.Buna bir insan her ne kadar çalışıp engel olamıyorsa da işletme ve organizasyonlar insandan farklı olarak sadece öteleyebiliyorlar.Elbette doğma,büyüme ve gelişmeyi değil aksine yaşlanma ve ölümü öteleyebiliyorlar.Bu hususta benimde kendi ailemin işinde karşılaştığım,yüzleştiğim ve ötelediğim bir durum var ki onu sizlerle paylaşmak istedim bugün.

Sene 2001 bir kriz patladı ki sormayın gitsin.Düşünsenize krizin patlak verdiği günden yaklaşık bir hafta önce toptancıdan aldığınız tek parça giysinin satış fiyatı yirmi bir milyon iken(21TL) tam bir hafta sonra yani kriz günü sipariş verdiğiniz anda toptancınız size parça başına fiyatın yirmi bir dolar(21$) olduğunu söylüyor.Bu sadece bir örnek.Bunu çoğaltabiliriz fakat hissetmeniz için biraz daha açmak istiyorum.Perakendeci bir ürünü alıyor onun üstüne kâr koyup satıyor tam bu anda hemde kriz çıkmışken ve insanlar yarınını göremediği için biraz daha ihtiyatlı davranıyorken ürün fiyatları zıplıyor.Elbette bunun adı kaybet-kaybet.İplikçi kumaşçıya iplik satamadı,kumaşçı toptancıya kumaş satamadı,toptancı perakendeciye ürün satamadı ve perakendeci de müşterisine ürün satamadı.Tamamıyla bir korku film senaryosu değil yakın tarihimizde,diğer sektörleri bir tarafa bırakırsak ki orada da aynı hikaye yaşanmıştır,tekstil sektörünün çatırdamasının ve bu sektörün üretim anlamında yurt dışına muhtaç olmasının ve ayrıca iç pazarda da nakdi sağlam firmaların cirit oynamasının sebebidir.

Tüm bunları neden anlattığıma gelecek olursak;


Sahibi olduğumuz firma ayaklarını yere sağlam bastığı için,nakit akışımız iyi olduğu için ve firmamızı sahip olduğumuz nakit ile yaşatabildiğimiz için tüzel şahsımız ölmedi.Ölebilirdi de,ama hayatta tutmak için çok çaba sarf ettik.Para kazanmak için yapılan ticaret yaklaşık altı sene aksine bize para kaybettirdi.Ve son tahlilde bizde değişen şartlara ayak uydurmamız ile tekrar eksi halimize döndük.Elbette bu süre zarfında yakından tanıdığımız ilişkilerimizin olduğu ve alış verişimizin olduğu hatta komşu olarak nitelendirilebilecek pek çok firma battı,mağazalar kapandı ve el değiştirdi.Senede milyon parçalık yurt dışı ve içi satış yapan "bana bir şey olmaz" diyen nice firma sahipleri ekmeğe muhtaç kaldı ve çocuklarına ekmek götüremedi.Halkına bunları yaşatan devletçik yönettiğini sanan hatta evcilik oynayan o koca ama nokta kadar adamları kınarken son bir noktaya daha parmak basıp bugün ki konumuzu da sonlandırmak istiyorum.
Devletin başında evcilik oynayan çocuklar

Şuana kadar bir işletme için yaşlanmayı ve ölmeyi nasıl ötelediğimizi anlattım ve öteleyemeyenleri.Kendi aile işletmemden bir örnek daha vereceğim.Anlattığım gibi hayatta kalmaya çalışırken biz bazı nüansları gözden kaçırdık aslında kaçırmak zorunda kaldık da diyebilirim.Dükkanlarımız kapanmasın diye düşünüp ihtiyatlı davranırken dükkanların iç dekorasyonunu değiştirmeyi düşünemedik belki düşünmek istemedik.Lakin,krizin son bulması ile hareketlenen iç piyasada bizim hala yürüyor oluşumuz sektörümüzü öldü olarak nitelendirmemize sebep olmuştu.Fakat,kriz son bulmuştu ve yaptığımız işle iç piyasada çok iyi paralar kazanan firmalar vardı.Bu durum,kriz sebebiyle rafa kaldırdığımız bir takım aksiyonları gün yüzüne çıkardı.Evet biz yaklaşık on senedir mağazalarımızı yenilemiyorduk haliyle müşterinin mağazalarımızdan sıkılabileceğini aklımıza getiremiyorduk.Her şeyi Hak'tan görür ve nasip olarak değerlendiririz ya,Allah'ta aklımıza bir fikir nasip etti de kriz sebebiyle unuttuğumuz değişim ve dekorasyon ikilisini hatırladık.Ardı ardına iki senede iki mağazamızı dekore ettik ve 90-01 arası kadar olmasa bile, ki 90-01 arası tekstilciler için bir yükselme devridir, tekrar yükselişe geçtik. Allah'a şükürler olsun.

Sonuç olarak,unutmamız lazım ki işletme gurularının söylediği gibi işletmeler tıpkı bir insan gibidir.Fakat insandan farklı olarak biz bazı noktalarda onları ölümden kurtarabilir,ataletten kurtarabilir,yaşlanmasını engelleyebilir ve sürekli büyüyen ama yaşlanmayan bir hale sokabiliriz.Tüm bunlar için ise hislerin iyi,mevcut işletme koşullarının riskten uzak bir halde olması ve dayanma gücü ve sabır ikilisinin olması gerekiyor.Allah her birinizin gönlüne göre versin.Sağlıcakla kalın.Selamlar.


Eylül 10, 2013

İşletme Okulunda Öğrendiğim 101 Şey-Michael Preis & Matthew Frederick



Merhaba güzel insanlar.Bugün ki yayınımız yukarıda resmini gördüğünüz kitap, "İşletme Okulunda Öğrendiğin 101 Şey.".Fakat unutmamak gerekir ki işletme eğitiminde öğretilen bilgiler bütünü 101 olarak ya da 250 olarak sınırlandırılamaz.İşletme hayat ile iç içe geçmiş bir daldır.Ve bu durumundan dolayı diğer tüm bilimler ve hayatın hemen hemen her alanı ile ilişkilidir.Fakat yinede kitabı mutlak suretle okumanızı tavsiye edeceğim çünkü gerçekten en temel bilgilerin üzerinde büyük ustalıkla durmuş Michael Preis ve Matthew Frederick.O nedenle dikkatli okumakta,sindire sindire okumakta fayda vardır diye düşünmekteyim.Diğer yandan,kitapta kullanılan grafikler,görseller,özlü sözler ve madde madde ilerleme kitabı okurken sıkılmamanız ve bitirmeden elinizden bırakmamanızı sağlıyor.

İçeriğinden biraz bahsederek konumuza noktayı koyalım.Michael Preis ve Matthew Frederick kitapta arz-talep dengesinden tutunda hisse senedi ve tahvile,iş yönetiminden iş problemlerine,iş çeşitlerinden geri bildirim döngüsüne,iş modellerinden danışmanlık desteklerine ve etkili konuşmadan departmanlar arası ilişkilere kadar pek çok şeyi bizlere tekrar tekrar ve tekrar sunuyor.Bu itibarla,kitabı dilimize kazandırdığı için Melih Arat'a da teşekkürü borç bilirim.

Bir daha ki yayında buluşmak üzere derken bloga eklediğim enstrümental derleme ile keyifli zamanlar geçirmenizi dilerim.Selamlar.

Eylül 07, 2013

Görünmeyen Ekonomist-Tim HARFORD


Merhaba dostlar.Bu gece sizlere yukarıda görmüş olduğunuz  ve tüm dünyada çok satan olan kitabı tanıtacağım.Bu konuya girmeden önce,geçenlerde bir dostum blog-umu incelerken konu yapısına bakarak aslında sen kendini "pazarlama" alanında geliştiriyorsun dedi.Durup biraz düşününce hak verdim.Öyle ya hedefler çoğu zaman sapar ama önemli olan bir şeyler başarmak değil miydi?Nitekim,aldığım geri dönüşler de beni oldukça memmun etmekte.Önerdiğim kitapları alan,okuyan ve memmuniyetlerini şahsıma ifade eden değerli takipçilerime ve okuyucularıma çok çok teşekkür ediyor ve memmuniyetleri nedeniyle ricalarımı bildiriyorum.

İşletme ve Ekonomi Guruları ben ve benim gibi ekonomi öğrencilerine öncelikle hayata diğer insanlardan farklı bir perspektifte bakmayı öğütlerler.Bu perspektif ise hissetmiş olduğunuz gibi ekonomik bir perspektif.Söylemesi ve öğütlemesi kolay dediğinizi duyar gibiyim.Bende öyle söylüyorum.Lakin,tanıtımı yapıyor olduğum kitap işte bu noktada sizin için bir başlangıç noktası sevgili okuyucular.Bir markete girdiğinizde ya da bir kafeye hatta bir pasaja ya da alış veriş merkezine girdiğinizde dahası alış veriş için bir manava girip de tezgaha baktığınızda bir işletmeci olarak sizde olması gereken o ekonomik bir perspektif bu kitap sayesinde olmaya başlıyor.

Kitap temel olarak on bölümden oluşuyor.Bu bölümler;
-Kahvenizin bedelini ödeyen kim ?
-Süpermarketlerin bilmenizi istemediği gerçekler
-Mükemmel piyasalar ve doğruların dünyası
-Şehiriçi Trafiği
-Gizli Bilgi
-Mantıklı Delilik
-Hiçbir şeyin değerini bilen insanlar
-Fakir ülkerler neden fakirdir?
-Bira,Cips ve Küreselleşme
-Çin nasıl zenginleşti?

Şimdi kısaca kitapta dikkatimi çeken yerleri sizlere sunup bitireceğim.
-Örneğin bir hazır kahvenin fiyatını belirleyen(Starbucks,Kahve Dünyası,Kahve Diyarı...) şey ne kalite ne de personeldir.Asıl şey yerdir bir diğer yaygın sektörel jargonla kornerdir.
-İyi arazi ile marjinal arazi arasındaki fark ve bu farkın doğurduğu kira ve bu ortaya çıkan kira bedelinin ise verimlilik farkından kaynaklanıyor olması.
-Rekabette fiyat duyarlılığı(elastikiyeti)--Fiyat artığında satış ne kadar azalır ya da fiyat düştüğünde satış ne kadar artar?
-Süpermarketler organik ve inorganik ürünleri yan yana sunmazlar.Nedeni ise müşterinin kıyas yapması hiç bir satıcının hoşuna gitmez.Bunu müşteriye kendi elleri ile sağlamazlar.
-Kutulanmış ve açıkta satılan taze biber fiyatları arasında 10 kat olduğunu biliyor muydunuz?
-Havalimanlarında ücretsiz kalkış salonları bilerek rahat yapılmaz.Çünkü bu rahatsızlık business class biletlerine yansıyor.Ücretsiz kalkış salonlarının konforu artarsa bu firmaların kafalarına ateş etmektir.
-Gerçek hayatta oyun teorisinin oynandığı alanlar;ev sahibi ve kiracı,hükümet ve sendika,ikinci el araba satıcısı ve alıcısı.
-Küçük ülkeler diğer ülkeler sayesinde zenginleşir.
-Ticari bariyer,önlem alınan ülke kadar önlem alan ülkeye de uzun vadede zarar verir.
-Sağlıklı bir ekonomi sürekli iş kaybeder lakin bir o kadar da yaratır.Bu bir döngüdür.Bu diriliktir.
-Rekabetçi bir ülkede beklenen kâr %20 nin üzerinde olmamalıdır.

Çıkardığım notlar ve altını çizdiğim bölümler pek çoktu.Çünkü bu kitap %100 verimli bir kitap.Her çevirdiğiniz sayfada yeni şeyler öğreniyorsunuz.Bu bir tanıtım olduğu için bu kadarı yeterlidir diye düşündüm.Evet sevgili okuyucular,bu kitabı mutlaka okumalısınız.Sevgiyle ve esen kalın.Dualarınızı esirgemeyin.Selamlar.

Eylül 03, 2013

Otobüsten İndim BMW'ye Bindim-Dragons' Den'e Uzanan Yolun Gerçek Öyküsü

    Yine günlerden bir gün ve yine kitapçıda İş Kitapları bölümünde arayıştayım.Kitap çok satan olmadan edinmiştim.Başlık çok etkileyiciydi.Elime alır almaz yaklaşık 4-5 saat gibi bir sürüde bol bol not alarak okumuştum.Öğrendiklerimin çok önemli olduğunu düşünüyor ve faal girişmeye çalıştığım şu  evrede bolca kullanıyorum.
    Takdir edersiniz ki kitap hakkında çok fazla söylenecek şey yok.Rekor üstüne rekor kıran bir eser.Elbette söyleyecek bir kaç lafım var.Öncelikle,Baybars Altuntaş'ın zekasına hayran kaldığımı söylemeden edemeyeceğim.Mensubu olduğu ırkı,milleti ve vatandaşı olduğu ülkeyi çok çok iyi tanıyor.Daha doğru bir ifade ile yılların verdiği tecrübe ve normal insana göre biraz daha fazla gibi gözüken zeka ile iyi tahlil etmiş.Öyle iyi tahlil etmiş ki kitabın içeriği değil kitabın başlığı zaten turnayı on ikiden vurmuş.Kuşkusuz kendisinin de ifade ettiği gibi sahip olduğumuz dini inanç vesilesiyle bizler nasip-çalışmak-dua üçlemesine inanan ve başarıyı da başarısızlığı da nasip olarak gören yığınlarız.Bu itibarla,kitabı açıp da sayfalarda ilerlerken Baybars Altuntaş'ın zekasını,nasibini,cesaretini ve oldukça takdir edilesi kişilik özelliklerini hissediyorsunuz.
    Hayatımızda yer etmiş ve yediden yetmişe herkesin bildiği bir söz vardır; " Hiç bir başarı tesadüf değildir." diye.Naçizane ben denizde Baybars Beyin hem iş hayatı hem yazarlığı hem de sosyal ilişkilerinden ki bu üst düzey seviyenin bir tesadüf olmadığını ve aksine çok düşünülerek çok çalışılarak ve hak edilerek kazanılmış olduğunu düşünüyorum.
   Kitabın ilgi çeken özelliklerinden biri olan "kitap içinde kitap" meselesine gelecek olursak bu konu hakkında da dikkatlerinizi çekmek istediğim bir husus var.Ben bu kitabı bir kere lakin kitabın içinde ki kitabı üç kere okudum.Ara ara yine okuyorum.Çünkü bu kitabın içinde ki kitap oldukça uzun sürede elde edilmiş tecrübenin tezahürü.O nedenle çok çok okumak da fayda var.Öyle ki kurumsal kimlik setinden şirket türüne,iş yeri levhasından çalışan seçimine kadar oldukça geniş bir yelpazede faydalı bilgiler edinebilirsiniz.Ayrıca önemli hususlarda yakın iş çevresinden tanıdığı reklamcı,avukat vb. kişilerin isimlerini,irtibat telefonlarının kitapta paylaşılması çok büyük incelik olmuş.
Sonuç olarak,Baybars Altuntaş iş hayatında olduğu gibi yayıncılıkta da önemli nüansları hissedip oldukça başarılı bir iş çıkarmış.Kendi işinin patronu olmak isteyen arkadaşların mutlak suretle bu kitabı edinmelerini ve okumalarını tavsiye ediyorum.Benim hoşuma gitmeyen tek bir şey var  kitapta ki  o da sahibi olduğu Deulcom'u okuyucuya kitabı ve okuyucunun kitabın sonlarına doğru alevlendirdiği girişimcilik tutkusunu kullanarak pazarlamaya çalışması.


Ağustos 10, 2013

STARBUCKS - Gönlünü İşe Vermek

Bir tüccar,bir girişimci ya da bir profesyonel yönetici için meselenin birinci boyutu kendini geliştirmekten ve işini iyi öğrenmekten geçiyorsa ikinci boyutu ise hayal kurmaktan geçiyor kuşkusuz. Starbucks gibi bir dev işte bir hayalin ürünü.Bir hayal için dar bir bütçe ile kıtalar arası yolculuğun hikayesi.Vazgeçmemenin,kendine inanmanın ve en değerlisi işine ve de projene inanmanın bir hikayesi sevgili arkadaşlarım.

Starbucks!Geleneksel bir işin çalışan-yönetim-müşteri ilişkileri-marka duruşu-içerik-küresel yayılım bandında eşsiz bir hikayesi.Çalışanların özenle seçilip yetiştirildiği,insana evinde kahve içiyormuş hazzı yaşatan,çalışanların otuz iki dişinin müşterilere arz-ı endam edildiği,mağazalarında çalınan müziklerinin bile profesyonelce seçilip pazarlandığı bir marka!Howard Schultz ne diyor biliyor musunuz?"Her bir bardak kahveyi ilk kez hazırlıyormuşçasına..." işte öyle bir aşk,işte işe öyle bir sevgi,sadakat ve saygı.Ve tüm bunların neticesinde muhteşem bir başarı.

Kitabın içeriğine geçmeden bu kitabın alınma hikayesini anlatacağım.Popüler kültüre karşı olan ben denizin Starbucks'a karşı tarifi zor bir mesafesi vardı.Açık konuşmak gerekirse müşterilerinin bir çoğunun Starbucks'ın kapısından içeriye girme nedeninin bir bardak kahve ya da türevini içmekten ziyade "ben buradayım" diye bağırmasından kaynaklandığını düşünüyordum.Öyle ki milletimizin temel hastalıklarından biri olan basit şeylere çok çok farklı misyonlar yüklemesinin sonucu olarak Starbucks da nasibini almıştı.Gidenler kadar gitmeyenlerde hayli fazlaydı.Böyle bir ortamda ve böyle düşüncelerle müzmin müşterisi olduğum Beşiktaş'ta ki kitap evinde kitapları karıştırırken bu kitabı gördüm.Arka kapağında okuduğum cümleler ;"Seatte'ın liman bölgesinde tek bir mağazayla başlayıp on yedi bine küsur mağazaya ulaşmak ...,müşterilerin ruhunu etkilemek ve kurucusunun işini hayatının bir parçası haline getirmesi ..." gibi ibareler Starbucks'a olan tutumumun dışında bir girişimci adayı olarak benim dikkatimi çekmişti.Sahiden,dünya çapında on yedi bin mağaza açmak,öyle ya da böyle çok çok zor bir olaydı!Fiyatı da çok aşırı olmadığı için alayım istedim.Hazır 2011 Ramazan'ını da yaşıyorken oruçlu oruçlu hemen okurum diye düşündüm.Kitabın derinliklerine dalarken çok şey öğrendiğimi,gaza geldiğimi,kendime güvenimin daha da artığını ve hayal etmenin ne kadar önemli bir şey olduğunu fark ettim.Tüm bunların yanında işine saygı gereği ona inanmanın ve hatta inatçı olmanın öz sermayeden ve yönetici ya da tüccar ruhundan daha önce geldiğinin farkına vardım.Bir düşünsenize iki sene içerisinde iki yüz küsur yatırımcıya sunum yapıp,işinizi anlatıp sadece üçünden yatırım aldığınızı!İşte Schultz bu nedenle takdiri hak ediyor.Sorarım siz vazgeçer miydiniz?Ben yalan söylemeyeceğim,vazgeçerdim!Ve milyon tane insanın biri hariç vazgeçerdi!Vazgeçmeyen de işte Schultz oluyor ve on yedi bin şubeli bir imparatorluğun tahtında oturuyor.

Kitabın içeriğine gelecek olursak,
Kitap içerik olarak üç bölümden meydana geliyor.Schultz ve ona yardımcı olan Dori Yang Starbucks'ın hikayesini üç ana başlık altında anlatıyor.Bu üç bölümde,Starbucks'ın müşteriye yaklaşımını keza işçilerine karşı yaklaşımı,profesyonel yönetim tarzını,esnek olmayan bazı kararlarını,satışa sunulan bazı özgün ve yenilikçi ürünlerin meydana gelişini ve geliştirilmesini,ham madde ağının nasıl da profesyonelce kurulduğunu,bir şirket için yatırımların ne kadar önemli olduğunu,mevcut bir ürünün nasıl farklılaştırıldığını,fiyat ve değer ikileminin nasıl denklemleştirildiğini,alınacak risklerin nasıl mantıklı hale getirildiğini,bir şirketin kurumsal sosyal sorumluluk alanında nasıl etkili olabileceğini,şubelerin nasıl meydana geldiğini ve bir girişimci için yüreğinin ne kadar önemli olduğunu okuyacaksınız.

Kitabınızla birlikte keyifli zamanlar dilerim.Sağlıcakla kalın.Görüşmek üzere.

Harvard Business School'da Size Ne Öğretirler?-Kapitalizmin Mutfağında Geçirdiğim İki Yıl


İş kitapları okumaya başlamam ile birlikte Harvard Business School(Hardvard İş Okulu)'a kitaplarda o kadar çok rastladım ki çok merak ettim ister istemez.Araştırayım istedim biraz kıskançlıktan ne yapacağımı bilemedim.Dünya Ticaretine yeni boyutlar katan yegane kurumlardan biri olduğunun farkına ancak Dünya Ticaretine yön verenlerin kariyerlerini araştırınca şahit oluyorsunuz.Bu araştırma ve kıskanma süreci rutin olarak devam ederken bir gün genelde kitaplarımı aldığım Beşiktaş'ta ki bir kitap evinde bahsini edeceğim kitapla ile karşılaştım.

Kitap gerçekten öğreci bütçesini aşacak bir fiyattaydı lakin almak zorunda hissettiğim için,bu zorunluluk tam olarak böyle bir kitap aramamdan kaynaklanıyor,alıverdim.Kitabın sürükleyici olması moda-mod bir yaklaşımdan ziyade biraz anı,biraz bilimsel ve biraz da komik anlatımdan kaynaklı.Kitabı elinize aldığınızda bırakamayacakve "ne kadar çalışıp kaç senede 140,000$ biriktirebilir de Harvard'a MBA'ya gitme şansını yakalarım" diye düşüneceksiniz.

Kitabın içeriğine gelirsek;
Daily Telegraph gazetesinde Paris Büro şefi olan aynı zamanda kitabın yazarı Philip Delves Broughton'un MBA yapmak üzere Harvard'a başvurusu sonrası kabul edilmesi ve iki sene boyunca gördüğü eğitimi tüm yönleriyle anlatması olarak özetleyebiliriz.Biraz daha açarsak,yazarın kapitalizmin mutfağı olarak lanse ettiği Harvard'a günlük yaşamın nasıl geçtiğini,MBA'da hangi derslerin okutulduğunu,bu derslerin temel yaklaşımının ne olduğunu,okulun profesörlerinin nasıl insanlar olduğunu,dünyanın her tarafından gelen MBA öğrencilerinin nelerin peşinde olduğunu,okula gelen ünlü iş adamlarının MBA öğrencilerine neler anlattığını ve tüm bunların gerçek yaşamla ilişkisini okuyacaksınız.


Benim kitap hakkında ki düşüncelerime gelecek olursak,okulumda almış olduğum derslerin bende çok sığ kaldığını bu kitabı okuyunca anladım.Örneğin,finans derslerinde öğrendiğimiz kaldıraç olayının aslında ne yaman bir olay olduğunu ancak bu kitabı okuyunca fark ettim.Keza Excell'in bir Harvard'lı için hava ve su kadar önemli olduğunu...Dahası,bu okulda okuma şansına erişenlerin önlerine ne kadar önemli kapıların açıldığını ve Ekonomi ile alakalı bölümlerin aslında tüm mesleklerden ve alanlardan önde geldiğini.

Bu meyanda, öncelikle bu kitabı dilimize kazandırdığı için Pınar Şiraz ve Ümit Şensoy'a teşekkürlerimi sunarken,bir bayram hediyesi olarak bu kitabı siz değerli kardeşlerime tanıtmaktan
haz duyuyorum.Mutlaka okuyunuz,okuyunuz ve okuyunuz!

Ramazan Bayramı ve Tekstil Sektörü



Selamlar sevgili dostlarım,arkadaşlarım ve kardeşlerim.Öncelikle her birinizin Ramazan Bayramınızı kutlarım.Sevdiklerinizle birlikte daha nice bayramlar geçirmenizi Cenabı Allah'tan niyaz ederim.

Bu bayram günü,hazır bayram kutlaması ile yazıya başlamışken,çocukluğumdan beri gelen bayramların bende ki farklı hissiyatına da değinmek istiyorum.

Çocukluğumdan beridir ailemin işlettiği iki mağazamızda çalışırım ben.Çoğunlukla işlerimizin hareketli olduğu günlerde mutlaka ama mutlaka o mağazada olmak ve çalışmak zorundayım.Zorundaydım aslında.Çünkü çocukken zorla gittiğimi söylemeliyim.Çokça oyuna dalarak gitmeyi unuttuğumu ve pek değerli babamdan fırça yediğimi hatırlıyorum. :)

İşte bu işlerimizin hareketli olduğu zaman dilimlerinden iki tanesi de Ramazan ve Kurban Bayramı zamanları.İşlerimiz bayrama iki hafta kala yoğunlaşır ve ben özellikle son hafta olmak üzere mağazalarda aktif olarak çalışırım.Sadece mağazada mı?Toptancılara gider ürün alırım,mağazalar arası ürün taşırım,terziye giderim ve aynı zamanda müşteriler ile ilgilenir satış yaparım.Tabi patron çocuğu olmam nedeniyle de psikolojik olarak çalıştığım an mağazanın müdürü de hissederim kendimi.

Aslında bu anlattığım hikayeyi ben beş yaşımdan beri yaşarım.Yanlış duymadınız!Ben beş yaşımdan beri bayramlarda mağazalarımızda çalışırım.Bazen yakın arkadaşlarıma "ben tezgahın tozunu soludum da geldim İşletme Fakültesi'ne" derken sanırım pek ciddiye alınmamamın nedeni bu hikayemi paylaşmıyor olmam.

O nedenle Bayramlar bende farklıdır.Mesela bayramlık gibi bir kaygım hiç olmadı benim beş yaşımdan bu yana!Bayram günü klasik bir doksanlar çocuğu olarak torpil patlatmalar,arkadaşlarla grupça gezmeler,kız kaçıranları kaçırmalar olmadı benim hayatımda.Çünkü bayram arefelerinde mağazalar gece 3 4 gibi kapatılır,şayet erkekseniz bayram namazı beklenir daha sonra uyunur efendim.Harçlık problemim hiç olmadı mesela ki çevremde bana harçlık verecek düşünceli bireylerimiz de yoktu hani ailem dışında.Harçlık problemim yoktu çünkü ciddi manada bayram zamanı çalıştığım için babam zamana göre harçlık denemeyecek ölçüde para verirdi bana,emeğimin karşılığı olarak.

Sözün özü eğer perakendeci iseniz bayram günü öğleye doğru çökersiniz.Bu itibarla,bayramlar benim için daha çok dini boyutu olmak üzere ticari boyutuyla da önemlidir.Bunu burada anlatıyor olmam bir hayıflanma mı?Değil!bunu burada anlatıyor olmam bir övünme mi?O da değil!Bunu burada anlatıyor olmam sadece ama sadece bayramın benim için ne olduğudur efendim.Eksikliğini hissediyor olmam kesinlikle ama kesinlikle hayıflanma değildir sevgili babacım. :)

Kim ne derse desin arefe günü saat dörtlere beşlere kadar çalışmak güzeldir.Çünkü muhabbeti sohbeti ayrıdır.Mesela müşteri saat iki gibi çekilir caddelerden.Savaş alanına dönmüş mağaza toparlanır,o sırada kendini müdür sanan patron çocuğu esasında harbi patron ile alışverişe gider.Bayram namazı kılınmadan şekerler alınır,tatlılar alınır,içecekler ve kurabiyeler...Bir güzel yenir.Sonra işçinin terinin ve emeğinin hakkı olarak istediği ve beğendiği elbiseleri kendilerine bayramlık olarak ücretsiz olarak almaları emredilir.Bayram için harçlıklar dağıtılır ve Sadakallahülazim diyerek kepenk kapatılır.Mutlaka yaşanılası bir olaydır.Bu vesileyle bayramınızı tekrar kutlar sizlere selam ederim.

Ağustos 04, 2013

Yeni Nesil Şirket Yaratma Stratejileri-Gelecek 500

   Kitap Evin'de bu kitabı elime alıp da arka kapağını okurken tek bir cümle bu kitabı alıp kasayı yönelmeme yetmişti."1912 yılında yayımlanan Dünyanın En Büyük 500 Şirketi listesinde yer alan şirketlerin sahiplerinin belki de tamamı ilelebet yaşayacaklarını düşünüyorlardı."Kitabı alıp bir kafeye arkadaşlarımı beklemek üzere geçmiştim.Onları beklerken okumaya başladım.Kitabın giriş kısmında Ferit Şahenk,Ahmer Zorlu,Hüsnü Özyeğin ve Murat Ülker gelecekte şirketlerin yaşayabilmesi ve geleceğin farkına varabilmeleri için kişisel düşüncelerini sunuyorlardı.
  Kitapta ilerledikçe kısa kısa şirket hikayeleriyle koskoca şirketlerin nasıl yerle yeksan olduklarını okuyorsunuz.Bu eğer servet düşmanıysanız sizi oldukça mutlu edebiliyor fakat benim gibi hem servet düşmanı olup hem de servet sahibi olmak istiyorsanız mutlu ettiği kadar ilgilendiriyor da.Dikkati mi çeken belli başlı bir kaç başlığı sizlere sunup daha sonra susacağım.
-İnkar Ölüm Getiriyor
-İyi Yönetilen Aile Şirketi 500'e Girer
-Büyük Olmak 100 Yıl Önce de Aynıydı
-Yeniler Nereden Çıkacak
-Bazen de Kopya Başarısız Olur
-İlk Olmak Geleceği Garintelemiyor
-Budanmayan Ağaç Sendromu
-Dönüşerek Büyüyenler
      Yukarıda bahsetmiş olduğum gibi özellikle benim dikkati çeken ana başlıklar bunlardı.Bunun dışında da neredeyse her başlık da bir örnek ile anlatılmak istenenin anlatılması kitabın size pek çok şey katması için önemli.İşletme daha güzel bir ifade ile Ekonomi eğitimi için vaka çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz.İşte bu kitapta başlıklar halinde neredeyse 30-40 tane vaka göreceksiniz.Özellikle örnek hikayeleri unutmuyorsunuz.Bu kitabı yayın hayatına kazandırdığı için Rauf Ateş'e teşekkür ederken mutlak suretle okumanızı da öneriyorum.Görüşmek üzere.

Temmuz 31, 2013

Bir Başarısızlık Hikayesi; Köprü Eğitim Danışmanlığı ve Ben


    Köprü Eğitim Danışmanlığı!Öğrenciden Öğrenciye Pratik Bilgi Transferi!Çok heyecanlı değil mi?Eğitim var,danışmanlık var ve o kadar acayip bir sektör ki bu ciddi miktarda  para kazanabilme durumu var ve sene 2010 yani liseyi bitireli çok olmamış.Kolej çıkışlı olmamdan mütevellit sıklıkla özel derse ihtiyaç duyan bir çevrede yaşıyorum,arkadaş çevremde kardeşi,kuzeni,abisi ve ablası  özel ders alan çokça insan var.Yani becerebilirsem ciddi manada para kazanabilir(d)im.Meseleyi çözüme kavuşturmak için hemen yakın iki dostuma açtım fikrimi.Ciddi ciddi planlar yapıyor(d)um,kurumsal olmalıyım,öğrenci olduğumu fark ettirsem de bunu kazanıma çevirmeliyim ve bu sektörde senelerdir bulunuyormuşçasına bir  duruş sergilemeliyim...

     Kurumsallık;

  On dokuz yaşında bir üniversite öğrencisi için kurumsallık maalesef yaygın hata olan dereyi görmeden paçayı sıvamak oluyor efendim.Logolar,kartvizitler ve özgün dizayn edilmiş broşürler.İnanabiliyor musunuz 270TL para ödemiştik matbaacıya.Matbaacıyı görsem elini sıkardım,müthiş gazlamıştı bizi iş için."Yaparsınız siz,aslansınız siz,kaplansınız siz...".Durur mu dadaş adam o gazı aldıktan sonra.Resmi şirketmişiz gibi davranıyorduk.Ofisimiz varmış gibi davranıyorduk.Sağa sola haber uçuruyorduk.Dahası üç ortaktık ve üç ortağın hiç birinin paraya ihtiyacı yoktu.Hemen hemen üçümüzün ailesinin de ekonomik durumları iyiydi,kolej çıkışlıydık ,geçim kaygımız yoktu hatta biraz abartmış olabilirim dostlarım beni affetsin ama şımarık da sayılabilirdik.
          






(Broşürlerimiz)


     Ortaklığın kardeşlikten öte olduğunu bilen bizler bir şeyi yanlış yapmıştık.Ne miydi?

    Ortaklık;

Ortaklık çok basit bir şeymiş gibi görünse de ve biz üç çok iyi dost olsak da işimizin başarısızlığa uğramasının temel sebebi ne yanlış stratejilerimiz, ne dereyi görmeden paçalarımızı sıvamamız,ne şımarıklığımız ve ne de paraya ihtiyacımızın olmaması idi.Temel yanlışımız ve işimizin yokuş aşağı yuvarlamasının nedeni ortaklığı,iş paylaşımını ve dostluk ile ortaklığı tam olarak ayıramayışımızdı.Bildiğiniz gibi bir organizasyonda ya da şirkette birden çok iş ve süreç vardır.Bunların paylaşımı da muazzam önem arz eder.İşte tam olarak biz bunu anlayamamış ve temel olarak işi üç parçaya ayırıvermiştik.Biricik paralı zengin ailelere mensup öğrencilerimiz ve aileleriyle H.T ilgilenecek,parasal tüm meselelerle F.Y ilgilenecek ve ben ise bu işin  pazarlamasını,koordinesini,Öss sınavında(o zamanlar adı ÖSS idi şimdi çok karışık bilmiyorum) dereceye girmiş öğretmenlerimizi bulacak,onlarla el sıkışıp organizasyonumuzun bütünlüğünü sağlayacaktım.Evet bu kadarcıktı görev paylaşımımız.Kararlarda çoğunluk hakkını  hiç konuşmamıştık bile.Ticari duruşumuzu hiç konuşmamıştık mesela.Keza ortak akla nasıl ereceğimizi de...Ve en önemli şey ticarete bakış açılarımızın farklı olabilme ihtimalini hiç birimiz düşünmemiştik.Benim için ne kadar üzücü olduğunu tahmin edemeyeceğinizi bilerek söylüyorum ki;ben gerçekten bu işi beceremediğim için çok üzülmüştüm.Aileme mahcup olmuştum çünkü benim derslerime yoğunlaşmamı istiyorlardı o zamanlar.
Ortaklığı yanlış anlayan üç adamın çark edişi;

   Evet kartvizitlerimiz tamamdı!Broşürlerimiz,sayısı on beşi bulan derece yapmış öğretmen-öğrencilerimiz.Evet evet!Bizim sistemimizde Öss'de derece yapmış üniversite öğrencileri teorinin altında ezilmeyerek test kitapları üzerinden öğrencileri sınava hazırlayacaklardı hemde öğrencinin istediği yerde.Onlara konu anlatımını test üzerinden yapacaklar ve sloganımızda ifade edildiği üzere "Pratik Bilgi Transferi" yapacaklardı öğrencilerimize.Piyasa koşullarına göre bizim istediğimiz seanslık ücret biraz fazlaydı kabul ediyorum.Ama o zaman bilmiyordum bizim piyasaya ayak uydurmamızın gerektiğini,piyasanın değil..Bir taraftan da bunun hak ettiğimizi düşünüyordum ya her neyse!Kartvizitleri,broşürlerin dağıtımı,öğretmenlerin bulunması ve onlar ile toplantıların yapılmasının yanında üç ortak çevremize yayıyorduk işimizi.Biz insanlara çok şey vadediyorduk da bir iki ay geçmesine rağmen iş bize hiç bir şey vadetmiyordu!Diğer iki ortağım benim aksime çok rahattı,olmazsa olmasın ne olacak durumundaydılar.Anlam veremiyordum gerçekten.Evet benim de paraya ihtiyacım yoktu ama bu işe girmemin bir sebebi vardı işte.Bir şeyler başarabilmek ve bunu özellikle aileme ve mensubu olduğum çevreye kanıtlamak.Ben bunları düşünürken ve günler günleri kovalarken bir gün akşam üstü telefonum çaldı.Hattaki bir arkadaşım,ablası için özel ders istiyordu hemde bir iki seans değil tam tamına bir değil,iki değil,üç değil,dört değil,tam tamına beş  ayrı dersten özel ders talep ediyordu ve bu periyodik olarak beş altı ay devam edecekti.Lakin,özel bir isteği vardı o da sayısal ve sözel dersler için iki kapalı öğretmen.Ve dindar olması önemliydi onun için.Biraz heyecan biraz korku.Nasıl bulacaktık,ne edecektik.Öğretmen portföyümüzde öyle birisi yoktu.Çok acıklı bir şeyle karşılaştım o zamanlar.Müşteri ne isterse sen onu bulmak zorundasın.Kadroyu kurarken siyasi,ideolojik vb. şeylere hiç dikkat etmemiştik.Ha bulduk ha bulacağız derken olmadı.Dindar bir kızla çalışmak çok zordu çünkü müşterimizin istediği tarzda birisine ulaşmak da gerçekten zordu.Zar zor ulaştığımız ve anlaşma masasına oturabileceğimiz arkadaşlarımız da son anda bizden ürktüler her nedense!Ve günler günleri kovalarken bu arkadaşım vazgeçtiğini ve işimizi iyi yapmadığımızı bildirdi bana.Bir ders daha!Kaybettiğin bir müşteri aslında bir müşteri değildir.

    Dindar bir öğrenci-öğretmen ararken bir olayla karşılaştım ki sanırım hayatım boyunca unutamayacağım sevgili arkadaşlarım.Dört koldan dindar iki bayan öğretmen ararken nasıl olduysa bana telefon üzerinden bir bayan ulaştı.Telefonda ki bayan yirmi dokuz yaşında olduğunu,kapalı olduğunu ve iş aradığını söyleyiverdi.Kendimi çok kötü hissettiğimi söylemeliyim.O an içimden ülkemize ve sabır bırakmaz eğitim sistemimize sövdüm.Evet evet sövdüm.Kariyerinin belki de en verimli çağında bir öğretmen ne olduğunu bilmediği daha bir öğrenci olan bana ve adeta insanlara çizdiğim içi boş profesyonel işim için yalvarır gibiydi.Bense maalesef kendime yediremiyordum bizim işimizin ona gitmeyeceğini.Lakin ben her ne kadar yanaşmasam da karşımda ki bayan çok ısrarcıydı.Çok paraya ihtiyacı olduğunu söylüyordu yirmi otuz saniye de bir.Bense biz özel ders aldırıyoruz eğitmene çok az bir ücret veriyoruz bu işten asıl parayı bizim kazandığımızı söylüyor ve eğitmen kadromuzun öğrenci olmasından dolayı çok az ücret almaya kabul olduklarını aktarıyordum.Olmuyordu!O bayan,bu ücrete tamam olduğunu bildiriyordu.Ne yapmalıydım o an bilmiyordum gerçekten.İş stilimiz gereği dersi o veremezdi ve benim biraz gaddar olmam gerekiyordu lakin olamıyordum.En son çareyi ben size döneceğim demekle buldum.Ve dönmedim.Yine bir ders;yaptığın ve yapacağın işte her koşula hazır ol ve için elvermese de gaddar olmamakla birlikte hayır demeyi bil.

     Tükeniş;

    Tükeniş,hemde dostane tükeniş.Ne yardan ne serden geçemeyen Ahmet,işinden vazgeçiyor ve dostunu seçiyor ve her ne kadar dostları "sen devam edebilirsin" deseler de.Meseleyi çok uzattığımın farkındayım ama tükeniş bölümünü de ayrıntısıyla anlatarak bitireceğim.Yazının sonunda da bir sürprizim olacak hatta.Evet,yağlı müşterimizi kaçırmış,dindar öğretmenler bulamamış ve başarısızlığı kabullenmek üzereydik.Yine bir akşam üstü ve yine bir telefon vakası.Hattaki yine arkadaşımdı ve yine bir arkadaşım kız kardeşi için Öss sınavına kadar periyodik bir ders istiyordu hatta sadece kız kardeşi için değil kız kardeşi ile birlikte üç arkadaşı için.Ben biraz Kayseri'li tüccar mantığıyla "hepsine bir anlattırır ve hepsinden ayrı ayrı ücret talep ederim" derken karşıdaki dostumun "tamam kabul ediyoruz" demesiyle irkiliyordum.Yine ben sana dönerim tavrıyla telefonu kapıyor hesap makinesiyle periyot sonunca toplan kazanacağımız parayı hesaplamaya çalışıyordum.Gerçekten ortaya hatırı sayılır bir rakam çıkmıştı.İçimden "Ahmet bunu kaçırma" derken ortaklarımdan F.Y'yi arıyor meseleyi ona açıyordum.Sanırım onu görmesemde avuçlarını ovuşturmuştu ve ben bunu hissedebiliyordum.Aradan bir iki gün geçmeden üç ortak bir araya geldik.Benim meseleyi diğer ortağım H.T'ye açmamla birlikte umutsuzluğum ve moral bozukluğum imkanı yok burada tarif edilemez.Evet!Ortağım H.T ile ortak arkadaşımız ve kız kardeşi ve arkadaşlarına özel ders isteyen arkadaşım arasından bu meseleden dolayı bir kırgınlık oluşmuştu.O konuyu burada anlatmam doğru olmaz lakin H.T'de ve müşterimizde kendilerince haklılardı.Lakin,benim konum çok farklıydı.Biz iş yapıyorduk ve kişisel kırgınlığın ortaklıkta yeri yoktu.Ne olursa olsun temel amacımız para kazanmaktı ve bu işin duygusal boyutu yoktu!Olmadı!Ne ben ne ortağım F.Y. diğer ortağımız H.T.'yi ikna edemedik.Sanki daha önce çok para kazanmışız ve başka müşteriler bulurmuşuz gibi ortağımız H.T. bu işte olmadığını ve bunu kabul etmediğini organizasyonun bir bireyi olarak bildirdi."Ama " dedi "Ama farklı bir isimle ya da Köprü Eğitim Danışmanlığı ismini kullanmadan sen ve F.Y. bu işi yapabilirsiniz" dedi.Tabi bunu demesine dedi de benim o anda onun gözünde gördüğüm o şey beni bu işi yapmaktan vazgeçirdi.İkinci büyük işimizi kaybederken ne bende ne de diğer iki ortağımda bu işi yapacak ya da daha doğru bir ifade ile yapmamızı sağlayacak heves kalmamıştı.İşimizle birlikte ticari anlamda kendimize olan güvenimiz şarampolden aşağı yuvarlanmıştı.Ben dostluğu seçmiştim,dostluğu seçmesine seçmiştim ama bu işi yapmayacağımı da o gün o an o masada bildirmiştim.Ve hayatım için ,yanlış anlamayın lütfen, hem ticari hem de normal hayatım için çok önemli bir ders çıkarmıştım.Ne miydi?Kısa ve net.BİR İŞ NASIL YAPILAMAZ ve MANTIKSIZ ORTAKLIK PARA KAZANMAMAKTIR.Çıkardığım ders bu iki cümle ile ifade edilse de ben yine bir kaç cümle kurmak istiyorum sizlere.Evet dostla iş yapılabilir ve evet dostla yapılan ortaklıkların pek çoğu kötü sonlanmış ortada ne para ne de dostluk kalmıştır.Lakin bunun temel sebebi işi kuralına göre oynayamamaktır.Rolünü bilen herkes,rolü haddince davranabilseydi bizim hikayemizde ve kişisel meselelerini işine yansıtmasaydı hatta ve hatta kişisel kırgınlığı olmasına rağmen para kazanıp ticaret yapmayı "paranın kölesi olmak" olarak addetmeseydi  biz başarılı olabilirdik.Elbette her şeyi buna dayandırmamak gerekiyor.

    Sonuç olarak,Köprü Eğitim Danışmanlığı hezeyanım bana çok şey kattı sevgili arkadaşlar.Ortaklığın ne olduğunu,bir işin nasıl yapılması gerektiğini,ticarette duygusal davranmamak gerektiğini,derslerin nasıl çıkarılması gerektiğini öğrendim.Kazanımlarım çok çok fazla.En önemlisi ise mensubu olduğum çevrede ticaretle ilgilenmeye çalışan biri olarak tanındım.Ticari fikirleri olanlar bana açtılar fikirlerini yorumlamam için ,ortaklık yapmam için mesela ve son olarak bu kalıba ben de kendi kendimi koydum.Ve o masadan ortaklığımı sonlandırdığımı söyleme anından itibaren ben her an he dakika yapabileceğim bir iş aramaya başladım.Karşıma gerçekten fırsatlar ve fırsat olduğunu sandığım pek çok çıktı.Allah kimseyi yapacağı işte utandırmasın ve Allah her birerlerimize ticari hayatımızda başarılar nasip etsin.Selam ve dua ile.